Herhangi bir fikir veya ideoloji
ortaya çıktığı ilk anlarda tüm müntesiplerinin kabul ettiği temel ilkelere
sahiptir. Fakat zamanla bu temel ilkeler gerek kendi iç dinamiklerinden gerekse
müntesiplerinin sahip oldukları bazı tutumlardan hareketle değişmeye ve alt
guruplara ayrılmaya başlar. Başlangıç noktaları aynı olsa da zamanla meydana
gelen bu değişim ve bölünmeler birbirlerinden, sanki başlangıç noktaları aynı
değilmiş gibi uzaklaşır ve hatta birbirine düşman olabilirler.
Bu gerçek, dinler söz konusu
olduğunda da büyük ölçüde doğrudur. Yeryüzündeki hemen tüm dinler, ortaya
çıktıkları ilk anlarda müntesiplerini belli değer ve inanç esasları etrafında
toplalarken, zamanla bu özelliklerini yitirmiş ve müntesiplerinin birbirinden
farklı dini anlayışlara sahip olmalarının önüne geçememişlerdir.
İslam dini söz konusu olduğunda da bu
durum diğerlerinden pek fazla farklılık göstermez. İlk nazil olduğu anlarda
Müslümanlar büyük ölçüde yek bir görünüm arz etmelerine rağmen zamanla İslam
isminin içinde kalarak birbirinden farklı bir takım dini anlayışlara sahip
olmakta gecikmemişlerdir. Bu ayrışmanın temelde iç ve dış olmak üzere iki
sebebinden bahsedilebilir.
İç sebep olarak dini metinlerin
yapısı gösterilebilir. Temel kaynak olan metin Kur’an-ı Kerim ve onun sahip
olduğu dilin yapısı, farklı yorumlara izin vermekte ve usulünce yapılan bu
yorumlardan hareketle ortaya çıkan ve bazen birbirine zıt gibi görünen bu yorum
farklılıkları epistemolojik bir değer taşımakta ve Müslümanların dini
hayatlarını zenginleştirmede büyük ve olumlu bir rol üstlenmektedir.
Dış sebep olarak ise Müslümanların
dine ve dünyaya bakışları gösterilebilir. Müslümanlar, İslam tarihi boyunca ve
hatta İslam öncesi geleneklerinin de etkisiyle dini metinlere her daim
birbirinden farklı düşünce yapılarıyla bakmışlardır. Bu bakış açılarının arka
planında sosyal, siyasi, ekonomik, kültürel, tarihi, coğrafi vb. birçok etken
vardır. Tüm bu etkenler bir araya geldiğinde birbirinden farklı din
anlayışlarının varlığı da kaçınılmaz olmaktadır. İç sebepler kaynaklı
farklılaşmaların olumlu ve hatta zorunlu olduğunu düşündüğümüz bu noktada, dış
sebeplerin aynı ölçüde her zaman olumlu sonuçları olduğunu söylemek mümkün
değildir.
Bugün İslam dünyasını oluşturan
toplumların neredeyse her birinin kendine has bir İslam ve din anlayışı
mevcuttur. Bu farklılıkları “yorum farkı, kültür farkı” gibi masumane
kavramlarla açıklamak her zaman doğru bir tutum olmamaktadır. Dahası, bu
farklılıkların son dönemlerde ortaya çıkardığı zararlar hemen herkes tarafından
dile getirilmeye başlanmıştır. Dijital çağda dinin geleceğine yönelik
tartışmalar da bu meseleyle ilişkilendirildiğinde, mesele artık epistemolojik
ve sosyolojik bir sorun olmanın da ötesine geçerek dinler ve özellikle İslam
açısından ontolojik bir önemi haiz olmuştur.
Günümüz İslam dünyasında Müslümanlar
arasında ortaya çıkan farklı din algılarının sebepleri, uygulama süreçleri ve
sonuçlarının alınacağı bu sempozyum, konu ile ilgili olarak uzmanların
görüşlerini ortaya koymayı ve varsa olumlu olumsuz yönlerinin tespitini yaparak
düşünce dünyasına katkı sunmayı amaçlamaktadır.
Düzenleme Kurulu